“Ramak Kala ya da Zamanı Kullanmak” Üzerine Bir Kaç Husus (2)

“Ramak kala ya da zamanı kullanmak” başlıklı yazımda, bir durumun oluşmak üzere olduğu halindeki zaman algımıza ve o an için kendi yaklaşımımızla neleri irdeleyebileceğimize değinmiştim. Bu irdelemeyi “o durum üzerinden” ve “zaman kullanımı / değerlendirmesi” şeklinde 2 ayrı kanaldan ele almıştım.
Zaman kavramı, matematiksel olarak herkes için aynı gibi durmaktadır. Öte yandan, Einstein’ın genel görelilik kuramı doğrultusunda herkesin yaşadığı farklı durumlara göre farklı şekilde zamanı algılayabileceği anlaşılmaktadır. Peki “zaman” dediğimiz bu kaynak üzerine odaklanmamız, neleri daha iyi fark etmemizi sağlayabilir acaba? Beraberce yola devam edelim bakalım.
Bunların yanı sıra, zamanla ilgili farkındalık kazanmamızda fayda olan bir diğer başlık da, “o şeyin / durumunun zamanının gelip gelmediğini” nasıl ele aldığımızdır. Bununla ne mi demek istiyorum? “Zaman Yönetimi Nedir?” konusuna bir daha değinelim: Mesela, insan yavrusunun dünyaya geliş sürecini düşünelim. Belirli bir zaman dolmadan önce oluşan doğumlarda, bebeğin yaşam sansı çok zorlanır. Hatta hamilelik süresi kısaldıkça, yaşaması imkansız hale gelir. Benzer bir örneği “yemek pişirmek” üzerinden de verebilirim. O kadar uğraşıp her türlü hazırlığınızı yapsanız da, pişirme süresini algılarınız doğrultusunda kısa keserseniz, yeterince pişmemiş yani pek de uygun olmayan bir yemeğe ulaşırsınız. Aslında, zamanı gözden kaçırıp, yemek tenceresini ocağın üzerinde unutursanız, bu sefer hem yemek yanabilir hem de bulunduğunuz ortam.
Anlayacağınız, yaşam akışında zamanda ustalaşmak diye adlandırabileceğimiz bir becerinin bize doğrudan olumlu katkısı belirgindir. Hemen bir “hap” yutarak bunu sağlayabilir miyiz? Yanıt açık değil mi? Doğru bir kavrayış geliştirme yolunda, durumumuzu doğru değerlendirmeye yönelik çabalarımız kıymetli. “Zaman yönetimi” farkındalığımızı geliştirmemiz, buna dair kendimize ve çevremize sorular sormamız yeni bir anlama ulaşmamızı sağlayabilir.